<B>Devrimci Siteler</B>
   
 
  Eh!

Eh! ASAF GÜVEN AKSEL

Üç gün önce, Türkiye Komünist Partisi, kuruluşunun 88'inci yılını kutladı. Dün, 12 Eylül faşist darbesinin 28'inci yılıydı. Ve bugün, DİSK'in öncülüğünde, İzmir'de 12 Eylül'le hesaplaşma mitingi yapılıyor.

12 Eylül 1980'in, ağırlıklı olarak "çıplak zor" yönünün üzerinde durulması, son derece anlaşılır bir şeydir, ama içerdiği asıl önemli boyutu arka plana atması riski açısından da, zaaflar barındırmaya açıktır.

Kuşkusuz, sola, emekçilere, Kürt halkına uygulanan amansız bir şiddetin adıdır 12 Eylül. Cezaevleridir, işkencelerdir. İdamlardır. Köy yakmalardır, sürgünlerdir.  Emek gaspıdır, hak aramaya kelepçedir. ABD talimatlıdır. Gericilik besleyendir. 12 Eylül, bütün bunları Anayasa'ya çevirendir de. Yasalarla teminat altına alandır da.

Kuşkusuz, ölümün ve şiddetin hükümranlığıdır, ötesi yok. Ve geriye bugün de etkileri süren derin acılar bırakmıştır.

Bugün İzmir'de toplananlar, dün yurdun her köşesinde eylemlar düzenleyenler, bütün bir toplumun maruz kaldığı, halen yaşadığı zorbalığın hesabını soracaktır, bundan da kuşku yok.

Ama, 12 Eylül, "çıplak zor"un çok ötesinde bir dönemeçtir. Baskı, zulüm, sınıf kavgasının ahval-i adiyesidir. O yüzden, bütün bunları, "eh!" nidasıyla karşılayan bir sınıf, bir tarih bilincidir devrimci mücadele.

TKP'nin, 28-29 Ocak 1921'de, öncülerini Karadeniz'in sularında yitirdiği zaman yaptığı gibi.

Ne demişlerdi?

"1921 yılının 28-29 Ocağında, on beş Türk komünistini Türkiye burjuvazisi Karadeniz'de boğdu. Eh! Tarih, sınıf mücadelesi tarihidir..."

Ne demişlerdi, yoldaşlarını birer birer geride kalanlara anlatamadıklarını, çünkü onları öldürenlerin, yadigârlarını ve eserlerini de beraber yok ettiklerini dile getirdikten sonra?

"Eh! Sınıf mücadelesi, aynı zamanda ülkü mücadelesidir. Fakat biz bundan acıklanmıyoruz..."

Ne demişlerdi, ölenlerin isminin cisminin önemli olmadığını, nihayetinde ölen on beş isimsiz komünist olarak, yaşayan bir işçiden farklı yön taşımadıklarını belirttikten sonra?

"Eh! Sınıf mücadelesi, hakimiyet mücadelesi demektir!"

Eh! Bu nidadır işte, çıplak zorun, ölümlerin, cezaevlerinin, işkencelerin hak ettiği. Hepi topu, bir "eh!", yürünen yolun doğal engebesine.

Bugün, 12 Eylül'den hesap sorma mitingi yapılıyor. Darbecilerin yargılanması, demokratik bir anayasa... En önemlisi, bu miting, bugün AKP şahsında somutlanan, 12 Eylül sonrasının sivil iktidar görünümlerine, uzantılarına karşı mücadeleyi de kapsayan bir içerikle yapılıyor. "Çıplak zor"un ötesindeki, ülkeye ve topluma yaşatılan asıl acıların kaynağına inme ihtiyacına yaklaşarak.

12 Eylül'ü, "baskı ve zulüm" tanımına sıkıştıran, mücadelede sadece bu yönü dillendirmeyi yeterli devrimci isyan gören bir bakış, eksiktir.

"Baskı ve zulüm", olmazsa olmazıdır, TKP'nin, "işin tam tatlı yerindeyiz" diyebildiği noktadır. Çünkü, "biz, Suphi'nin yürüdüğü yoldan yürüyoruz!" demiştir TKP, aslolan bu yürüyüştür.

12 Eylül, çok daha vahim bir şeydir. Topluma giydirilen bir ideolojik kılıftır. Toplumu massetmedir. Özal'larla başlayan insanlık dışı bir sistemi, itirazsız kabullenen, peşine takılan bireylerin üretilmesidir, toplumun çürütülmesidir. Öyle, belli başlı çıkar ve sermaye çevrelerinin sınırlılığında bir olgu değildir bu. Toplumun bütün hücrelerine nüfuz etmiştir.

12 Eylül'den hesabının sorulması gereken, bugün sınıf mücadelesinin önündeki en büyük engeldir, zihinsel tahakkümdür. Ve bu, geçmişin eksik kalmış bir hesabı değildir. Geleceğin siyasetini inşa etmek, bu cendereyi kırma yollarını bulmak için, bugünün sorunlarına yanıtlar üretmekle mümkün olan, çok daha köklü bir hesaplaşmanın parçasıdır. 

Gerisi? "Eh!"

 
 
Marx’ın Hakkı AYDEMİR GÜLER

Konu dışı bir notla başlıyorum. Bir keresinde daha kısa süre öncesine kadar Cumhuriyet’te yazan bir gazeteci hakkında, tam da eski çalışma arkadaşları yaka paça toplanırken, kalkıp “Ergenekon’un sonuna kadar gitmesi”nden dem vurmanın etik olmadığını söylemiştim. Türkiye solunda, artık Merdan Yanardağ da içeri alınmışken “sonuna kadar” saçmalığını tekrarlayanın sadece siyasi aklından değil ahlakından da kuşku duyulur!

Ergenekon kontrgerillayı konu alan bir hukuk süreci değil, ABD-Gülen-AKP üçgeninin siyasi ve ideolojik bir operasyonudur dedik durduk. Bu tezin bir kez daha kanıtlanmasına vesile olan Merdan’a geçmiş olsun…

Konumuz ise kitapları çok sattığı ve krizi ne kadar da iyi öngördüğü konusunda yaygın “geyiklere” malzeme olan Marx’la ilgili. Her elini attığı şeyi inanılmaz bir hızla çürüten düzenin şimdi Marx’a uzanmasından keyif ve tatmin duymak yersiz olur.

Endişelenip kaçalım demiyorum. Tam tersine. Marx’ın haklı çıktığını düşünen burjuvalar mı var etrafta? Öyle yarım yamalak hak vermek olmaz, diyeceğiz. Marx’ın yalnızca kapitalizmin kriz mekanizmalarını iyi analiz ettiği için ve ölümünden bunca zaman sonra öngörüleri hâlâ tutuyor diye yâd edilmesi yetmez. Marx’ın analiz ve öngörüsünü benzersiz kılan sisteminin başka boyutları da vardır ve “hakkımız” teslim edilecekse, o boyutlara da sıra gelecektir.

Zaten Marx’ın öğrencileri, hocalarının, holding profları, borsa uzmanları ve medya şarlatanları tarafından doğrulanmasına gerek bırakmamış bulunuyorlar. Dünyada da bizde de, Marksistler yıllardır “bu balon patlar” diyorlardı. Geriye dönük basit bir gözden geçirme, Marksizmin krizin zamanlamasına varana kadar haklı çıktığını gösteriyor. Her boydan burjuva yorumcu ise şaka kabilinden fikir kırıntılarıyla oynamaya devam ediyor. Bir kurtarma paketi açılınca yarım günlüğüne bayram eden borsalar kadar aklı var burjuva “bilimi”nin!

Ama daha fazlası nasıl olsun ki? Neredeyse 40 yıldır liberalizmi, sınırsız piyasacılığı baş tacı eden, ekonominin ve toplumun planlanamayacağından kamu sektörünün verimsizliğine, “her şeyi devletten beklememek” türü atasözü icatlarına kadar saçmaladıkça saçmalayan bir sınıfın düşünürlerinde akıl mı kalır! Doların yükselişine “dalgalı kur” diyebilen bir başbakana, bütün dış pazarlar daralırken “devalüasyonun ihracatı destekleyeceğini” anlatan yetkililere şaşmamak gerek!

İşin özeti liberal ezber büyük bir kayaya toslamış bulunuyor. Herkesin egemen bir ulusal devlet sandığı İzlanda’nın sadece bir finans kuruluşu olduğu görüldükten sonra, piyasa entegrasyonu temelli ve küreselleşme soslu uluslararası işbölümü safsatasını tekrar etmek mümkün görünmüyor. 1990’ların başında “verimsiz merkezi planlama”dan kurtuluşunu kutlayan eski sosyalist ülkelerin iflasa doğru gittikleri bir dünyada, piyasacılık gemisi su almadan yüzebilir mi? Bu tarihsel çuvallamadan sonra burjuva ideolojisinin bir şey olmamış gibi yola devam etmesi mümkün olmayacaktır.

“Bizim” bu denli haklı olduğumuz ve burjuva dünyasının bu ölçüde şapa oturduğu koşullarda Kapital’in “çok satması” yetmez.

Çünkü Marx’a göre sermaye ile yığın yığın para arasında çok temel bir fark vardır. Sermaye dediğiniz şey, bir toplumsal ilişki biçimidir. Toplumsal ilişki olarak sermayenin, doğasından ayrılamayacak davranış kalıpları vardır. Sermaye düzeni herhangi bir hata, eksiklik, cahillik, kaza nedeniyle değil, tam da ve yalnızca “sermaye düzeni” olduğu için kriz üretir. Geri dönmeyecek kredileri verdikçe veren banka ve finans sektörü salak değil, kapitalist olduğu için öyle davranmıştır. Kapitalizm bir tarihsel salaklıktır, o başka…

Kapitalizm krizini atlatır, ama her defasında bir yenisine yelken açmak üzere… Buradan çıkan sonuç son derece yalındır. Açlık, işsizlik, yoksulluk, gericilik ve savaş nedeni olan krizlere karşı kesin önlem, sermaye düzenine son vermektir.

Üretim araçlarının özel mülkiyeti yerine toplumsal mülkiyet. Özel mülkiyetin piyasa anarşisi yerine toplumsal mülkiyetin merkezi planlaması.

Marx’a öyle kuru kuru, bir köşesinden hak vermek olmaz. Madem başladık, hakkımızın tamamını alacağız!

Bunun bir inatlaşma konusu olduğu sanılmasın. Ayrıca hakkımızı kitap üstünde veya masa başında alacağımızı da kimse düşünmesin. Toplumsal mülkiyet ve merkezi planlama demek, burjuvazi yerine işçi sınıfı demektir. Yok sayılan işçi sınıfı, öldü denen sol, burjuva ideolojisinin dağıldığı kriz konjonktüründe alanını genişletmek için hamle yapmayacak da, ne zaman yapacak?

Sosyalizm ve işçi sınıfı itibarını geri kazanmalıdır. Marx’ın hakkı budur.
 
Bugün 26 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol