<B>Devrimci Siteler</B>
   
 
  Asıl â�;;�;;Kurtarmaâ�;;�;; Paketi BugÃŒn YÃŒrÃŒrlÃŒÄ�;;e Girdi

Asıl ‘Kurtarma’ Paketi Bugün Yürürlüğe Girdi GAMZE ERBİL

ABD’de yaşanan kriz, herhangi bir çözüme olanak tanımıyor. “Kurtarma” paketleri, çözüm olarak görülmediği ölçüde, siyasi ihtilafların konusu haline geliyor. Ama öte yandan, emperyalizmin merkezinde “ayaktakımına karşı” alınması gereken önlemler hiçbir siyasi ihtilafa konu olmadan tıkır tıkır yürürlüğe giriyor. Evet, ABD’de bugünden itibaren bir tugay, toplumsal karışıklıklara karşı bir önlem olarak göreve başlıyor.

***

1 Ekim tarihinden itiraben Üçüncü Tümen’in Birinci Muharip Ekip Tugayı, Pentagon’un Kuzey Komutanlığı’na bağlı (NorthCom) ABD Kuzey Ordusu komutasında konuşlandırılıyor. Bu birim 11 Eylül 2001’den sonra ABD “topraklarını”nı savunmak üzere oluşturulmuştu.
ABD’de ilk kez bir Amerikan savaş birliği tam zamanlı olarak ABD içinde, ülkedeki potansiyel karışıklıkların da dahil olduğu “acil durumlarla” uğraşmak için görevlendiriliyor.

“Akıncılar” olarak bilinen bu birlik ordunun en “kanlı” birliklerinden biri. Ramadi’deki çatışmalarda, 2003’te Bağdat’taki saldırılarda bulunmuş, son beş yılının en az üç yılını Irak’ta geçirmiş olan bu birlik, Irak’a üç kez yollanan ilk muharip tugay. 

Katrina Kasırgası’nın ardından sıkıyönetim ilan edilen New Orleans’ta ilk kez kendi ülkesinin “çatışma bölgesi” olarak tanımlandığı bir görev üstlenmiş. ABD’de 1878 tarihinden bu yana geçerli olan Posse Comitatus Yasası, ABD birliklerinin yasaların uygulanması gibi gerekçelerle ABD içinde görev almasını engelliyor. Ancak Pentagon yetkilileri bu konunun artık bir “güvenlik” sorunu olduğu üzerinde duruyor ve zaten son yıllarda yapılan düzenlemelerle bu yasa bir hayli esnetilmiş. Daha önce “uyuşturucuyla mücadele”, ardından “terörist saldırılar” gerekçe gösterilerek yapılan düzenlemeler ve son olarak da 2006’daki Katrina Kasırgası’nın ardından 30 Eylül’de kabul edilen Savunma İzin Yasası ile bu konudaki engeller ortadan kaldırılmış. Doğal afetler, terörist saldırılar ya da “şiddetin devlet yetkililerinin kamu düzenini sağlayamayacağı ölçüde yayılması halleri – ki buna başkan karar veriyor” için ülke içinde askeri görevlendirme yapılabiliyor. Savunma İzin Yasası’na göre, Başkanın herhangi bir nedenle “kamusal bir aciliyet” gördüğü ve sıkıyönetim ilan ettiği durumlarda, ABD’nin herhangi bir yerindeki “toplumsal kargaşayı zaptetmek” için eyalet yetkililerinin rızası olmaksızın Ulusal Muhafızlar görevlendirilebiliyor.

***

Pentagon yetkililerinin resmi açıklamalarında özel birliklerin ABD içindeki potansiyel bir terörist saldırıya yanıt için önemi vurgulanıyor. ABD Genelkurmay Başkanı George Casey’nin geçen hafta katıldığı bir eğitim tatbikatında “birliklerin ülkenin kalbine yönelmş bir nükleer saldırının ardından insanların kurtarılması, yaralarının sarılması ve kurtarma misyonları” gibi işler üzerine yoğunlaştığı belirtiliyor. Casey askerlere “Umarım kullanmak zorunda kalmayız ama bu yeteneğimizin olması lazım” diyor.

Ancak, Army Times’da geçen ay başlarında çıkan bir makalede, Birinci Muharip Ekip Tugayı’nın temel görevinin yalnızca terörist saldırı kurbanlarını kurtarmaktan ibaret olmadığı yazıyor. Ordu içinde yaygın olarak okunan dergide çıkan “İç tugay 1 Ekim’de göreve başlıyor” başlıklı makalede daha farklı bir tablo çiziliyor.

Bu birimden, iç karışıklıklar ve kalabalıkların kontrolüne yardım etmesinin istenebileceği belirtilirken bir yetkili komutan “Bu tugaydaki askerlerin ordunun sahaya çıkardığı iç öldürücü olmayan paketin kullanımı için eğitildiğini” söylüyor. Silahların “tehlikeli kişileri onların öldürmeden kontrol altına almak üzere tasarlandığı” belirtiliyor. Elektroşok silahlar ilk kez bu tatbikatlar sırasında denenmiş.

ABD içinde birlik konuşlandırma faaliyetinin kalıcı olacağı ve her yıl farklı birimlerin görev alacağı söyleniyor.

Kriz için üzerinde mutlak anlaşmaya varılarak alınan bazı önlemler de olabiliyor demek ki...

 
 
Marx’ın Hakkı AYDEMİR GÜLER

Konu dışı bir notla başlıyorum. Bir keresinde daha kısa süre öncesine kadar Cumhuriyet’te yazan bir gazeteci hakkında, tam da eski çalışma arkadaşları yaka paça toplanırken, kalkıp “Ergenekon’un sonuna kadar gitmesi”nden dem vurmanın etik olmadığını söylemiştim. Türkiye solunda, artık Merdan Yanardağ da içeri alınmışken “sonuna kadar” saçmalığını tekrarlayanın sadece siyasi aklından değil ahlakından da kuşku duyulur!

Ergenekon kontrgerillayı konu alan bir hukuk süreci değil, ABD-Gülen-AKP üçgeninin siyasi ve ideolojik bir operasyonudur dedik durduk. Bu tezin bir kez daha kanıtlanmasına vesile olan Merdan’a geçmiş olsun…

Konumuz ise kitapları çok sattığı ve krizi ne kadar da iyi öngördüğü konusunda yaygın “geyiklere” malzeme olan Marx’la ilgili. Her elini attığı şeyi inanılmaz bir hızla çürüten düzenin şimdi Marx’a uzanmasından keyif ve tatmin duymak yersiz olur.

Endişelenip kaçalım demiyorum. Tam tersine. Marx’ın haklı çıktığını düşünen burjuvalar mı var etrafta? Öyle yarım yamalak hak vermek olmaz, diyeceğiz. Marx’ın yalnızca kapitalizmin kriz mekanizmalarını iyi analiz ettiği için ve ölümünden bunca zaman sonra öngörüleri hâlâ tutuyor diye yâd edilmesi yetmez. Marx’ın analiz ve öngörüsünü benzersiz kılan sisteminin başka boyutları da vardır ve “hakkımız” teslim edilecekse, o boyutlara da sıra gelecektir.

Zaten Marx’ın öğrencileri, hocalarının, holding profları, borsa uzmanları ve medya şarlatanları tarafından doğrulanmasına gerek bırakmamış bulunuyorlar. Dünyada da bizde de, Marksistler yıllardır “bu balon patlar” diyorlardı. Geriye dönük basit bir gözden geçirme, Marksizmin krizin zamanlamasına varana kadar haklı çıktığını gösteriyor. Her boydan burjuva yorumcu ise şaka kabilinden fikir kırıntılarıyla oynamaya devam ediyor. Bir kurtarma paketi açılınca yarım günlüğüne bayram eden borsalar kadar aklı var burjuva “bilimi”nin!

Ama daha fazlası nasıl olsun ki? Neredeyse 40 yıldır liberalizmi, sınırsız piyasacılığı baş tacı eden, ekonominin ve toplumun planlanamayacağından kamu sektörünün verimsizliğine, “her şeyi devletten beklememek” türü atasözü icatlarına kadar saçmaladıkça saçmalayan bir sınıfın düşünürlerinde akıl mı kalır! Doların yükselişine “dalgalı kur” diyebilen bir başbakana, bütün dış pazarlar daralırken “devalüasyonun ihracatı destekleyeceğini” anlatan yetkililere şaşmamak gerek!

İşin özeti liberal ezber büyük bir kayaya toslamış bulunuyor. Herkesin egemen bir ulusal devlet sandığı İzlanda’nın sadece bir finans kuruluşu olduğu görüldükten sonra, piyasa entegrasyonu temelli ve küreselleşme soslu uluslararası işbölümü safsatasını tekrar etmek mümkün görünmüyor. 1990’ların başında “verimsiz merkezi planlama”dan kurtuluşunu kutlayan eski sosyalist ülkelerin iflasa doğru gittikleri bir dünyada, piyasacılık gemisi su almadan yüzebilir mi? Bu tarihsel çuvallamadan sonra burjuva ideolojisinin bir şey olmamış gibi yola devam etmesi mümkün olmayacaktır.

“Bizim” bu denli haklı olduğumuz ve burjuva dünyasının bu ölçüde şapa oturduğu koşullarda Kapital’in “çok satması” yetmez.

Çünkü Marx’a göre sermaye ile yığın yığın para arasında çok temel bir fark vardır. Sermaye dediğiniz şey, bir toplumsal ilişki biçimidir. Toplumsal ilişki olarak sermayenin, doğasından ayrılamayacak davranış kalıpları vardır. Sermaye düzeni herhangi bir hata, eksiklik, cahillik, kaza nedeniyle değil, tam da ve yalnızca “sermaye düzeni” olduğu için kriz üretir. Geri dönmeyecek kredileri verdikçe veren banka ve finans sektörü salak değil, kapitalist olduğu için öyle davranmıştır. Kapitalizm bir tarihsel salaklıktır, o başka…

Kapitalizm krizini atlatır, ama her defasında bir yenisine yelken açmak üzere… Buradan çıkan sonuç son derece yalındır. Açlık, işsizlik, yoksulluk, gericilik ve savaş nedeni olan krizlere karşı kesin önlem, sermaye düzenine son vermektir.

Üretim araçlarının özel mülkiyeti yerine toplumsal mülkiyet. Özel mülkiyetin piyasa anarşisi yerine toplumsal mülkiyetin merkezi planlaması.

Marx’a öyle kuru kuru, bir köşesinden hak vermek olmaz. Madem başladık, hakkımızın tamamını alacağız!

Bunun bir inatlaşma konusu olduğu sanılmasın. Ayrıca hakkımızı kitap üstünde veya masa başında alacağımızı da kimse düşünmesin. Toplumsal mülkiyet ve merkezi planlama demek, burjuvazi yerine işçi sınıfı demektir. Yok sayılan işçi sınıfı, öldü denen sol, burjuva ideolojisinin dağıldığı kriz konjonktüründe alanını genişletmek için hamle yapmayacak da, ne zaman yapacak?

Sosyalizm ve işçi sınıfı itibarını geri kazanmalıdır. Marx’ın hakkı budur.
 
Bugün 11 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol